Ateşler Arasında Hayat

Talha TURGUT (sızıntı)

Kâinat, milyonlarca yıldızın yüzdüğü bir deniz, bir okyanustur. Dünyamız bunların arasında canlıların yaşadığı bir gezegendir. Hayatın ne demek olduğunu ve dünya gemisinin saniyede 29,8 km. hızla seyahat ettiğimizi hiç düşündük mü?

Zemin bahçesinde hayatın nasıl devam ettiğini, insanın emrine amade kılınan yeryüzünün binlerce mucizelere nasıl sahne olduğunu anlatmak istiyorum: Sema, milyonlarca yıldızlarla süslenen ve zaman içinde nakışları tazelenen bir mekândır. Her gökcismi için bir yörünge, bir yol vardır. Güneş, sema denizinde arkadaşı olan gezegenlerle beraber Vega Yıldızına doğru hareket etmektedir. Dünyamız bu sistem içinde canlıların hayatına beşik ve meskendir. 149,5 milyon km. uzağımızdaki Güneş, saniyede 560 milyon ton hidrojenin helyuma dönüştüğü mükemmel bir enerji kaynağıdır. Bir günlük enerji elde etmek için yeryüzünün denizleri kadar gazyağı, dağları kadar kömür ve bin tane dünya kadar odun lazımdır ki, Güneşe hararet kazandırabilelim. Araştırmalar Güneşin yaşını beş milyar sene olarak tahmin ederken bu enerjinin nasıl devam edip gittiği bizi düşünmeye sevk etmektedir.

Hiroşima’ya atılan atom bombası yirmi megatonluktur. Güneşte meydana gelen zincirleme reaksiyon, bundan bir milyon defa daha büyük olup dışarıya devamlı radyasyon saçmaktadır. Çıkan alfa, beta ve gama ışınlan gözle görülmemekle beraber florasans bir perdeye çarptıkları vakit pırıltıları ile belli olmaktadır. İçinde hareket ettikleri havayı iyonlaştırdıklarından elektrik iletkeni haline getirirler. Bu üç ayrı ışından Alfa, pozitif yük elektrik taşımasına rağmen en zayıfıdır. Bu ışınların her zerresi iki protonlu helyum atomunun çekirdeği ile aynıdır. Beta ışını, bir ışın oku şeklinde negatif elektrik yüklüdür. Korkunç bir hızlahareket eder. Elektronlardan ibaret olduğu için gösterilebilmiştir. Gama ışını ise yüksüzdür.

Güneşteki zincirleme reaksiyonlar sonucu çıkan bu sakin ölüm cellâtları, dünyamıza doğrudan gelmiş olsalardı hayat hemen sona ererdi. Çünkü atom bombası gibi tesir göstermektedir. Hâlbuki bu ışınlar Güneşin etrafında onbeş km.lik alan içinde su buharı katmanları içinde tutularak zarar Önlenmiş olur. Kaçan ışınlar seksen km. lik atmosferin dışında yer alan üç değerlikli ozon tabakası tarafından yakalanarak yeryüzündeki hayat korunmuş olur.

Vücut mekanizmasının çalışmasına son vermek isteyen ikinci tehlike gökyüzünde kayıp gittiğini gördüğümüz meteorlardır. Güneş sisteminde bulunan bu cisimler genellikle hesaplanmış bir yörünge üzerinde hareket etmektedir. Bunların ışığı olmadığı gibi Güneşten de ışık almazlar. Saatte ortalama 288 bin km. hızla hareket ederler. Dünya atmosferine girebilen meteorlar saniyede 65 km. hız yaparlar. Zeminin 900 km.lik çevresindeki gazlarla sürtünme sonucu meydana gelen yüksek ısı parlak bir ışık çizgisi halinde görülür. 150 km.lik uzaklıkta atmosferde “kayan yıldız” lardan ancak birkaç tanesi tavanı delebilmektedir. Çoğu, içindeki gazların genişleşmesi sonucu ozon tabakasına çarpan ve patlayan meteorlar ışıklı bir görüntü ile kaybolurlar. Hayata indirilmek istenen darbelere karşı ozon tabakasının koruyuculuk vazifesi görmesi hayli enteresan değil mi?

Dıştan ateşli cisimlerin tehdidine maruz kalan hayat içten de çepeçevre beşler içindedir. Zemin, kaynayan bir lav yığını olarak her otuz üç metrede sıcaklık bir derece artmaktadır. Kutuplar arasındaki uzaklığın altıbin km. olduğu hesabı katılırsa dünyanın karnında ikiyüzbin derece sıcaklık taşıdığı gerçektir. Ağzı lehimlenmiş kaynayan bir tencerenin patladığı gibi dünyamızda zaman zaman yanardarlarla teneffüs etmek suretiyle homurdanır. İşte hayat bu ateş kütlesi üzerinde devam etmektedir.

Ateşler arasında hayat, dikenler arasında gül demetidir.

Yorum bırakın