Graham Southorn, Sky at Night (Geceleyin Gökyüzü) dergisinin editörü
1920’lerin sonunda amatör Alman Uzay Yolculuğu Topluluğu VfR’deki fizikçiler arasında hararetli bir tartışma yaşanıyordu, çünkü Alman ordusu, askeri amaçlı roket teknolojisini geliştirmek için çalışacaklara ödeme yapmayı teklif etmişti. Bazıları hiçbir biçimde orduyla çalışmak istemezken, diğerleri çalışmalarına destek alabilmek amacıyla şeytanla anlaşmayı göze aldılar. Wernher von Braun ve I. Dünya Savaşı gazisi Walter Dornberger riski göze alan iki bilimciydi.
“V-2 roketi küresel değişimin fitilini ateşlediği için dünyayı tarihteki her şeyden çok değiştirmiştir.”
Graham Southorn
1930’larda Dornberger roketlerin “A-serisini” geliştirmeden sorumluydu. A1 çizim tahtasından öteye gidemedi. A2’ye anahtar niteliğinde yeni bir teknolojik parça (roketi stabilize eden döner bir cayroskop) ekledi. A3 ise daha güçlü bir modeldi. Ama asıl büyük yenilik A4’tü: İleri yakıt enjeksiyonuna sahip turbo şarjlı roket.
Bu sırada diğer askeri projelerin desteklenmesine karar verilince, A4’ün geliştirilmesi ertelendi. Roketlerin seri üretimi ancak 1940’larda başladı. Fakat Sovyet ordusunun hızla gelişmesi ve 1943’te Müttefik Kuvvetler’in Peenemünde’deki roket yapım üssüne tahrip edici bir saldırının düzenlenmesi, Almanları bir hayli yavaşlattı. Saldırıda A4’ün süper motorunu tasarlayan mühendislerden Walter Thiel öldü. Roketler için artık yeni bir üsse ve isme ihtiyaç vardı.
Yeraltı Laboratuvarı
Program, Almanya’nın ortasındaki Kohnstein Dağı’nın altında, Mittelwerk tünel ağının içinde bulunan bir yeraltı üssüne aktarıldı. Burası bir Bond filmi için ideal bir yerdi. Von Braun tarafından tasarlanan A4’e yeni bir ad, “Misilleme Silahı 2” anlamına gelen Vergeltungswaffe-2 veya kısaca V-2 adı verildi. Alman propaganda bakanı Joseph Goebbels bu ismin Müttefikler’in kalbine korku salmasını umuyordu.
V-2 hiç kuşkusuz amansız bir silahtı. Gürültülü atasından (V-1) farklı olarak sessizce ilerliyor, yörüngesinin zirve
noktasına varınca motorları kapanıyor ve hedefinin üzerinde usul usul süzülüyordu.
Almanlar, V-2’nin altın çağından yeterince faydalanamadan, Avrupa’dan hızla çekilmeye başladılar. “V-2 Londra’ya korkunç hasarlar verdi, ama kimine göre de Almanya’nın savaşı kaybetmesine neden oldu, çünkü V-2’nin geliştirilmesine çok para harcanmasına rağmen, silah savaşı Almanya’nın lehine çeviremeyecek kadar gecikmiş, zamanında yetişememişti,” diyor Southorn.
Gemiyi Habersiz Terk Etmek
Almanya’nın batan bir gemi olduğunu ve en iyi patronun ABD olduğunu çabucak fark eden von Braun ve ekibinden bazıları, gecenin bir köründe Alman yasalarını çiğneyerek ayrıntılı füze planlarını paketleyip işgalci Sovyet ordusunun gözlerinden uzakta, Mittelwerk yakınlarında bulunan metruk bir madende sakladılar.
Von Braun’un şansına roketin müthiş potansiyelinin farkına varan ABD’liler, V-2’nin ardındaki beyinleri kapma isteğiyle onu arıyorlardı. 12 Eylül 1944’te, yedi Alman bilimci ailelerini geride bırakarak altı ay ABD’de çalışmayı kabul etti. Von Braun da onlardan biriydi.
Çok önemli Alman bilimcilerden bazıları da doğuya, Sovyetler Birliği’ne yönelmeye karar verdi. Böylece roket uzmanlığı Doğu ile Batı arasında neredeyse eşit şekilde dengelendi. Artık füze yarışının sonraki evresi başlayabilirdi.
Soğuk Savaş
Sovyetler, V-2 teknolojisinden kalanların bazılarını daha sonra kullanmak üzere sakladıktan sonra, bu teknolojiyi yeniden geliştirmeye koyuldular. “Sovyetler Birliği, artık konvansiyonel nükleer bombardıman uçağı yapmaya gücü yetmeyeceğinden savaşı ucuza getirecek yeni bir nükleer başlıklı mekanizma geliştirmeye başladı,” diyor Southorn. “Bu durum nükleer silah yarışına ve dolaylı olarak Küba füze krizine yol açtı.”
Sovyetler Birliği, teknolojik bilgisini uzay yolculuğu için de kullanmak niyetindeydi. Sovyet roket dahisi Sergei Korolev, hem dünyanın ilk uydusu Sputnik 1’in, hem de uzaya ilk insanı, (Yuri Gagarin) gönderen roketin arkasındaki beyindi.
Bu arada Atlantik’in öte yakasında Alman bilimcilerinin ABD’deki varlığına dair tartışma devam ediyordu. ABD’ye vizesiz giden bu kişilerin, önceden Nazi Almanya’sı ile yakın ilişkileri vardı. Von Braun da bunun istisnası değildi. Nitekim 1937’de Nazi Partisi’ne katılmış ve SS teğmeni rütbesine terfi etmişti. Uzay yolculuğuna uygun bir roket yapma amacını hayata geçirmek için önüne açılan tek yolun bu olduğunu iddia etmişti.
Von Braun savaştan sonra yakayı ucuz kurtardı (Nazi Partisi’ne daha fazla bulaşmış Dornberger iki yıl hapis yatarken, diğerleri ölüm cezasına çarptırıldılar). Ne var ki von Braun’un roket teknolojisi üzerindeki etkisi muazzamdı ve fikir ayrılıklarına rağmen ABD için değerli bir yatırım olarak görülüyordu. NASA’nın uzaya ve Ay’a uzanmasını sağlayan Saturn V roketinin ardındaki önemli rollerden biri de ona aitti.
“V-2 teknolojisi sadece savaşın ve uzayın keşfinin yüzünü değiştirmekle kalmadı, diğer pek çok önemli keşfe de yol
açtı,” diyor Southorn. “Ay’a ilk kez ayak basılması, beraberinde çeşitli icatları da getirdi; koşu ayakkabıları için rahat tabanlar, kablosuz elektrik takımları ve hafif yangın söndürme aleti gibi. Elbette bugün kullandığımız internete de kapı araladı. Ordu internetin habercisi olan, ‘ARPANET’ adındaki dağıtımlı bilgisayar ağının nükleer bir saldırıdan sağ salim çıkabilecek bir komuta yapısına dönüştürülebileceğini çok geçmeden fark etti.”
Not: Dünyayı değiştiren 100 fikir kitabından alınmıştır.