I. Herzl, Politik Siyonizm Kuramcısı
Herzl çoğu zaman Siyonizmi “bulan kişi” olarak gösterilmiştir. Oysa Siyonizm düşüncesi, hatta kavramı ondan önce de varolmaktaydı. Ama, dağılmış akımları bir program etrafında billurlaştıracak ve politik hareketi yaratacak kişi oydu. Ayrıca Herzl Siyonizmi, hemen hemen tüm öncülerinden (örneğin Hess ya da Pinsker) habersiz olduğu uzun bir yürüyüşün sonucunda kurmuştur.
1-Herzl’in Kişiliği – Kökenleri ve aldığı eğitim ile Herzl, asimile olmuş Yahudi burjuvazisinin iyi bir temsilcisiydi. 1860’da Budapeşte’de doğmuş, çocukluğunun büyük kısmını Viyana’da geçirmişti; burjuvaziye katılan ailesi Yahudilikten uzaklaşmıştı. Herzl, soy büyüklerinin henüz uyguladıkları ve kendisinin tamamen habersiz olduğu geleneksel Yahudiliği öğrenmek istemiyor, onu artık geçmişte kalmış bir olgu sayıyordu. Önce lisede sonra hukuk fakültesinde okudu. Yüksek sosyete yaşamı gözlerini kamaştırıyordu ve aristokrat çevrelere kabul edilmeyi arzulamaktaydı. Çok ·kez Yahudi kökeni öğrenci birliklerinden dışlanmasına neden olmuştu ama bu tür önyargıların kısa süre içinde yok olacağını Yahudilerin entegrasyon sürecinin onurlu bir biçimde gerçekleşeceğini düşünmekteydi. Kendini gazetecilik ve edebiyat alanlarında kabul ettirmeye girişti: piyesleri “Burgtheater” de başarıyla sergilendi, asimile olmuş iki Yahudinin Eduard Bacher ve Moritz Benedikt’in yönettiği büyük liberal gazete Neue Freie Presse’deki edebiyat köşesi oldukça beğeni topladı. Bir süre sonra 1891’de gazetenin Paris muhabiri oldu, böylelikle Fransız parlamenter yaşamını öğrendi ve pek çok politikacıyla yakınlaştı. Evlendikten sonra rahat bir yaşam sürmeye başladı, çok iyi bir mevki elde etmişti, ama hala dönemine damga vurmayı arzuluyordu.
Herzl’in Yahudiliği güçlü değildi. Bar mitzvahsı yapılmıştı ama zorunlu olduğu için öğrendiği İbraniceyi çok geçmeden unutmuştu: lise arkadaşlarıyla konuşmadığı, aile ortamında edindiği ve anlamı olmayan bu dil kendisi için sosyolojik bir olgudan ibaretti. Evlerinde Yahudi bayramları salt “folklorik” açıdan önem taşırken ailenin en önemli sevinç kaynağı Noel idi. Herzl sık sık Yahudilerle, ama kendisi gibi, kabus olarak görülen gettoya sırtlarını dönmüş modern Yahudilerle görüşmekteydi. Asimilasyonun antisemitizmi yoketmek için tek yol olduğunu düşünüyordu: Yahudi sorununu halletmek için en iyisi hiç Yahudi olmasındı! “Antisemitizmle Mücadele Derneği”ne yazdığı bir yazıda; “Hiç gerekmediği halde çocuğumu, kendi yaşadığım -ve ileride de kuşkusuz yaşanacak- türden zorluklarla dolu bir yaşama mahkum etmeye hakkım var mı?
O halde Yahudi çocuklarını, hiçbir şeyin ayırdına varmamaları, ne aleyhte ne de lehte hiçbir şey hissetmemeleri için vaftiz ettirmeliyiz. Kitlenin içinde erimeliyiz” diyordu . Hatta Papa’ya yazdığı garip bir mektupta, Viyana Yahudilerin Saint-Etienne Katedralinin kapısına dizilerek hepsini vaftiz edilmesini önerebilecekti. Yahudilik onun için hiçbir şey ifade etmediğinden, bu “yük”ten, Yahudi olma şanssızlığından kurtulmaya hazırdı. Ama yine de utanılacak bir Yahudi değildi; kökenlerini inkar etmemekte, Yahudi olma şanssızlığına; “Judennoth”a onurlu ve saygıdeğer bir çözüm aramaktaydı.
Herzl Antisemitizmle Karşı Karşıya – A) Ama Herzl, asimilasyonun çıkmaz bir yoldan ibaret olduğunu, ne yaparlarsa yapsınlar Yahudilerin hep yabancı kabul edileceklerini görrnek zorunda kalacaktır: “yalnızca atalarımızın dinini koruyarak yaşadığımız ülkelerin uluslarına karışmaya çabaladık. Ama bize izin verilmedi. Sadık hatta bazen fazla sadık olmamız boşuna… hemşehrilerimiz gibi, yaşamlarımızdan ve varlıklarımızdan fedakarlık etmemiz boşuna … Ülkemizin sanatına ve bilimine ticaret ve değişim yöntemleriyle zenginliğine katkıda bulunmaya çabalamamız boşuna … Yüzyıllardır yaşadığımız ülkelerin yabancısı ilan ediyoruz ( … ) Kimlerin yabancı olduğuna çoğunluk karar veriyor. Bu bir güç sorunu. Göç etmeye zorlanan Hugue notlar gibi iyi yurtseverler olmak bize bir şey getirmiyor. Eğer bizi rahat bıraksalardı … Ama kimsenin bizi rahat bırakacağına inanmıyorum”.
Herzl gerçekleri açıkça görmüş ulusal hareketlerin tehdidiyle karşı karşıya bulunan Avusturya Macaristan İmparatorluğunda antisemitizmin gücünü kavramıştı. Viyana’da Lueger’in belediye başkanı seçilmesinden sonra Yahudilerin tepkisiz kalmalarını eleştiriyordu. Aynı tarihlerde Viyana’daki Yahudi mahallesinde gerçekleşen küçük çaplı bir pogromu Herzl şöyle aktarıyordu: “Önceki gün (pazartesi) Leopoldstadt’da antisemit adayın liberal aday tarafından yenildiği seçimden hemen sonra Yahudi mahallesinde karışıklıklar çıktı. Serseri çeteler caddelerde kafeteryaların vitrinlerini kırıp bazı dükkanları yağmalayarak ilerlediler. Sokaktaki Yahudilere küfür ederek saldırdılar. Haber gazetelerde yeraldığı zaman sanırım Yahudiler bir şok yaşadılar ama bu sarsıntı çabucak geçti. Olaylar daha · da ciddileşecek ve o zaman her şey gerçekten korkunç olacak. Kuşkusuz, milyonerler kıyımdan kolaylıkla kurtulacaklar! Yine de halkımızın büyük çoğunluğu gibi: Viyana Yahudileri de ‘getto’nun üyeleri olmaya devam ediyorlar. Hepsi de, tüm saldırılardan küçük sıyrıklarla kurtuldukları zaman sevinçten havaya uçuruyorlar!”
B-Herzl’in düşünsel evrimini, dahil olduğu 19. yüzyıl sonu Viyanasının Yahudi çevresi “Stizim Leben” çerçevesinde kavrayabiliriz. Viyana’daki Yahudi nüfusu demografik ve ekonomik olarak güçleniyor, hızlı bir toplumsal tırmanış (ascension) yaşıyordu. Üyeleri kimi zaman yüksek burjuvaziye katılıyor, fınans, baro ve basın çevrelerinde önemli roller üstleniyordu. Devlet aygıtına verilen seçkin hizmetlerin ödülü soyluluk ünvanı almak bile olabiliyordu. Herzl’in gazetesi incelendiğinde, Burgtheater çevresine çok devam etmesinden ileri gelen toplumsal, edebi ve dünyevi başarı kaygısı ve aristokrasiye duyduğu hayranlık insanı şaşırtmaktadır. Bu anlamda Herzl, demokrat olmayan bir liberal ‘dir. İngiliz tipi anayasal bir monarşi sistemi altında, seçkinlerden (doğuştan soylu olanların yanı sıra maddi varlıkları ve kültürleriyle de bu sıfatı hakedeceklerden) kurulu bir hükümetin yönetimini düşlüyordu.
Viyana, modernitenin hazırladığı önemli merkezlerden biri, çokuluslu bir imparatorlukta çeşitli kültürlerin kaynaştığı ve çalıştığı bir pota, Doğu ve Batı Avrupa’nın karşılaşma noktasıydı. Bu, kültürel bir kaynaşmayı getiriyor insan yaratışının hemen her alanında Viyana “okullarından” söz edilmesini sağlıyordu.
3-Siyonizmi Keşfediş – Herzl’in Fransa’da tanık olduğu antisemitizmin yükselişi, Yahudilerin liberalizme güvenmemeleri gerektiği düşüncesini doğruluyordu. Dreyfus’un yargılanarak rütbelerinin sökülmesi, Herz’i yavaş yavaş Siyonist düşünceye itecekti. Herzl ilk başta Neue Freie Presse’e, davanın seyrine ilişkin tarafsız haberler göndermekle yetiniyordu. Ama yavaş yavaş kendini Dreyfus ile özdeşleştirmeye, onda, asimile olmuş, yabancı kabul edilerek dışlanmış ve kökenlerinden ötürü zulme uğramış Yahudi sembolünü görmeye başlayacaktı. Yüzbaşı, tutuklandığı sırada, Fransızların hemen hepsi gibi Herzl de Dreyfus’un suçlu olduğuna inanmıştı ve bu iğrenç casusluk olayının ifade ettikleri üzerinde uzun boylu düşünmemişti. Aynı sırada, tüm Yahudileri “iç getto”dan kurtarmaya çabaladığı tiyatro oyunu olan Nouveau Ghetto (Yeni Getto)yu yazacaktı. Oyunun kahramanı Sammuel Kohn, intihar yerine vaadedilmiş toprakları seçmekteydi. Yine de Herzl, bu çözümü reddetmeye devam etmektedir çünkü ona göre Yahudilerin ortaklaşa paylaştıkları pek az şey kalmıştır. ”Yahudiler yüzyıllardır yeni yurtlarına kök salmışlar, ulussuzlaşmışlardır. Onları birleştiren ve diğerleri ayıran az sayıda ögenin sağladığı tek şey, her yerde katlanmak zorunda oldukları baskıları üzerlerine çekmekten ibarettir”. Aynı şekilde ”kayıp yurdunu yeniden bularak. dağılmış kardeşlerini biraraya getirme”ye uğraşan Yahudi Daniel’in-Alexandre Dumas (fils)’nın La Femme de Claude -Claude’un Karısı adlı kitabındaki kahramanın- başarısını da reddetmektedir. Ama yine de antisemitizmi yok etmeye yönelik kökten bir çözüm aramaktadır.
Daha sonra tavrı değişmeye başlayacaktır: dava sırasında Dreyfus’un bir portresini çizecek ve salondaki kalabalığın rütbelerin sökülmesi sırasındaki düşmanca tavrını vurgulayacaktır. Yazısının başında Dreyfus’un suçluluğu üzerindeki şüpheleri dile getirmekte, sonra onun düpedüz Yahudi olduğundan ötürü cezalandırıldığını ifade etmektedir. Buradan yola çıkan Herzl, Yahudilerin onurunu savunacak ve Yahudiler arası dayanışmanın gerekliliğini vurgulayacaktır. Dreyfus olayında, kişisel bir dramdan öte Yahudi halkını yokoluşa götüren asimilasyon ideolojilerinin çöküşünü temsil eden antisemitizmin yükselişini görmektedir:
“Dreyfus davası yalnızca hukuki bir hata değildir. Aynı zamanda Fransızların çoğunluğunun bir Yahudiyi, onun aracılığıyla da tüm Yahudileri cezalandırma isteklerinin belirtisidir. Yüzbaşının rütbeleri sökülürken mahkeme salonundaki kalabalık “Yahudilere ölüm” diye bağırmaktaydı. Nerede?. Fransa’da. Cumhuriyetçi “modern uygar Fransa’da, hem de insan Hakları Bildirisinden tam yüz yıl sonra. Fransızlar, ya da onların büyük çoğunluğu, insan haklarının Yahudilere uygulanmasını istememektedir. Böylelikle Büyük Devrim’in ilkeleri iptal edilmiştir. Bugüne dek pek çoğumuz Yahudi Sortfnunun çözümünün sabırla olgunlaşacağına, insanlığın ilerleyişinin meyvesi olacağına inanıyorduk. Ama diğerlerine kıyasla bu denli ileri, bu denli uygar bir ulusun yaptıklarından sonra yüzyıl önceki Fransa’nın bile düzeyine gelememiş diğer halklardan ne umabiliriz?.”
Herzl ahlaki yargı getirmemekte, antisemitizmi saptayıp analiz etmekle yetinmekteydi. Kilisenin ve Hıristiyan basının (örneğin La Croix (Haç) gazetesinin) Dreyfus karşıtı kampanyada oynadığı rolden haberdar olan Herzl, Hıristiyan Yahudi karşıtlığı ile modern antisemitizm arasındaki farkın altını şöyle çiziyordu: “Güncel antisemitizmi eski dinsel hoşgörüsüzlüğe benzetebileceğimiz pek az yer kalmıştır. Antisemitizm çoğu kez, uygar ulusları kendi geçmişlerinden bir hayaleti kovma çabası olarak ortaya çıkmaktadır.” Herzl’e göre soruna uygun bir çözüm bulmak için bunu göz önünde bulundurmak gerekliydi. “Bir hareketi yok edemiyorsanız, ona karşı başka bir hareket geliştirin”. Ulusal ilkelerin zafere ulaştığı bir dönemde Yahudi halkını (antisemitizme karşı) harekete geçirmek için ona, varlığını ve değerlerini koruyacak bir devlet oluşturma fikri sunulmalıydı.
Nisan 1898’de Herzl, yalnızca dilenciler yaratabilen insancıl girişimleri dışlayan ve Yahudileri politik olarak örgütleyip bir bayrak ve ordu ile vaadedilmiş Toprak’a yönelmelerini amaçlayan tasarılarını sunmak üzere Baron Maurile de Hirsch ile görüşecekti. “Proleterleşmiş aydınları kullanarak, gelecekteki Yahudi yurdunu saptayacak, araştıracak ve kuracak ordunun kadrolarını ve beyin takımını oluşturacağım”. Ama Maurice de Hirsch yalnızca Arjantin’e çiftçi olarak yerleşecek Yahudi göçmenlere yardım etmeyi düşünmekteydi. Herzl bunun üzerine Rothschild’lere başvuracak ve durumun acilliğini vurgulayacaktı. “Avrupa’nın her yerindeki Yahudilerin durumu dramatiktir ve ancak bundan sonra daha kötüye gidebilir: sürülebilirler ve sığındıkları yerlerde katledilebilirler. Hiçbir kurtuluş yolu yok mu?. Evet baylar, var; uzun süre önce kullanılmış olan bir yol. Günümüzün tüm olanakları bu basit ve anlaşılması kolay amaç için seferber edilebilir. Bu basit manevra, Mitzraim Exode’nun (Israiloğullarının Mısır’dan göçü olayı ç.n.) tekrarıdır”. Bu barışçı göçü gerçekleştirmek üzere, Yahudiler adına hareket edecek, ilgili devletlerle ilişkiye geçecek ve gerekli toprakları satın almak için para toplayacak Society of Jews Yahudiler Derneği’nin kurulmasını da öneriyordu.
4-Yahudi Devleti – Herzl, ancak çok sayıda red yanıtı aldıktan sonra doğrudan Yahudi halkına seslenmeye karar verecekti. Şubat 1896’da Viyana’da Rothschild’e yaptığı teklifi yeniden ele alıp, Etat Juif. Essai d’une Solution Moderne a la Question Juiue-Yahudi Devleti. Yahudi Sorununa Bir Çözüm Denemesi başlığını koyduğu bir broşür bastırıyordu. Ona göre, Antisemitler Yahudileri yabancı kabul etmeyi sürdürdükleri için, yapılması gereken, yurtlarına “entegre olamayan ya da olmak istemeyen” tümü Yahudileri biraraya toplamaktı.
“Vaadedilmiş Toprak’ta kızıl ya da siyah sakallı, yamuk burunlu, çarpık bacaklı olsak bile, bundan dolayı aşağılanmayacağlz. Orası, bize ait bir toprak üzerinde özgür yaşayıp barış içinde ölebileceğimiz yerdir”. Yahudilerin “özgürleşme” sayesinde gettodan kurtulduklarını, ama halen yaşanmış tarihlerinin kurbanı olmaya devam ettiklerini düşünüyordu. “Bizim eserimiz olmayan getto, üzerimizde kimi antisosyal özellikler bıraktı ( …) Değişik ulusların arasında yabancı bir kitle gibi kaldıysak, bu bizim suçumuz değildir.” Yani Herzl’e göre sorun, ulusaldı; asimilasyon hiçbir şekilde gerçekleşemezdi. Çünkü antisemitler Yahudilerin asimile olmalarına izin vermeyecek, onları asla rahat bırakmayacaklar.
Yani ona göre Siyonizm Yahudi sorununun çoktandır aranan çözümüdür. “Yahudi sorununun çözümünü biliyorum. Nasıl mı buldum? Bilmiyorum.
Ama bu düşüncenin oluşmasının 13 yıl aldığını sanıyorum. Çünkü ilk denemelerim, Dühring’in kitabını okuduğum 1882 yılına dek gidiyor. Şimdi her şey bu kadar açıkken, geriye baktığımda, geçmişte çözüme oldukça yaklaşmışken kenarından geçivermiş olmama yanıyorum. Herzl bundan böyle her şeyini bu fikrin gerçekleşmesine adayacaktı: “Sanıyorum ki bu anda artık yaşam benim için sona erdi ve tarih başladı”.
Ama ona göre Siyonizm, antisemitizme tepki olmaktan ibaret değildi. Aynı zamanda Yahudi halkının bekleyişine de yanıt vermekteydi.
“Yahudi farklılığı (particularisme luif) silinememekte ve silinmek istememektedir. Zaten silinmemelidir de … Silinemiyor çünkü dış düşmanlar Yahudilerin birlik içinde bulunmasını sağlıyorlar ..
Halk tarifsiz acılardan sonra halen ayakta kalabildiği üzere, silinmek de istememektedir.
Herzl’in harekete en önemli katkısı “Yahudi halkı için bir devlet” fikridir. Başlangıçta Herzl, devletin yeri ile pek az ilgilenmekte, Siyonsuz Siyonizmden bahsedebilmekteydi: 1895’de “Size Vaadedilmiş Toprak hakkında her şeyi söyleyebilirim. Nerede olduğu dışında her şeyi… Bir an için Filistin’i düşündüm. Halkımızın unutulmaz yurdu olan bu yerin adı bile başlıbaşına bir programdır ve alt sınıflara kolaylıkla çekici gelecektir. Ama Yahudilerin çoğunluğu artık doğulu değillerdir ve başka yerlere alışmışlardır. Ama ben ilke olarak ne Filistin’e karşı, ne de Arjantin’e taraftarım.” demekteydi. Ayrıca yeni devletin dilinin İbranice olabileceğini de düşünmüyordu. “Hanginiz bu dilde tren bileti isteyebilecek kadar İbranice biliyorsunuz?”
1895’ten itibaren fikirleriyle, aralarında Paris’te baş haham Zadoc Kahn Max Nordau ve Bernard Lazare Londra’da Zangwill Albay Goldsmith ve Sir Montegu olmak üzere çok sayıda önde gelen Yahudinin ilgisini çekmeyi başaracaktı. Bu sırada Yahudi Devleti broşürüne tepkiler de gelmeye başlamıştı: asimilasyon yanlıları, kendisini, antisemitizmin eline koz vermekle suçluyorlardı. Hov.evei Zion’daki çok sayıda grup, mevcut kolonizasyon girişimlerinin geleceğinden kaygı duyarak tasarısına kuşkuyla yaklaşacaklardır. Ama Orta ve Doğu Avrupa’daki genç Yahudi entellektüelleri arasında umutların hızla artmasına neden oluyordu: Yalnızca ‘esin veren kişi’ konumuyla yetinmek istemesine karşın, Yahudi öğrencilerin topladığı binlerce imza, onu hareketin başına geçmeye ikna edecekti. Kısa sürede Hechler aracılığıyla Almanya ve Nevlinski sayesinde Osmanlı İmparatorluğu nezdinde diplomasi uygulamaya başlayacaktı. Ama Yahudi finansörlerin destek vermeyi reddetmeleri karşıtlarının manevraları ve Siyonizme Bağış Hareketi’ndeki bölünmeler, asimilasyonla ve Yahudi burjuvazisiyle köprüleri atacak popüler bir kitle hareketi oluşturmanın gerekliliğini gösteriyordu. Yahudi burjuvazisini şöyle tanımlıyordu: “üzerinde, uygarların vahşilere yaptığı bozucu etkiyi bırakmış olan Hıristiyan dünya ile temasından ötürü çürümüştür. Batı özellikle Fransa Yahudilerinin ‘sözde’ üst sınıfı, had safhada kokuşmuş bir haldedir. Artık ne Yahudi ne de Hıristiyandır. Herhangi bir felsefe, hatta halen sahip olmadığı ilkeli bir ahlak kuracak halde değildir. Yüz yıllardır devleti olmayan Yahudi burjuvazisi, çürümüşlüğüyle Yahudi ulusunu zehirlemektedir.”
Herzl programını onaylatrnak üzere, Siyonist düşünürler tarafından sıklıkla dile getirilen, sürgündeki Yahudi halkının gerçek parlamentosu olacak bir dünya kongresi düzenlenmesi fikrini yeniden ele alacaktı. Bu kongre herkesin gözünde Yahudi halkının iradesini temsil etmeliydi: politik bir program çerçevesinde yürütme organının sözcü konumunda olacağı bir hareket oluşturulabilirdi. Yahudi halkının henüz herhangi bir toprak üzerinde biraraya gelmemiş olması önemli değildi; çünkü toprak, daha üstün, soyut bir gerçeklik olan ‘Devlet’in herhangi bir ifadesinden ibaretti. “Devlet Yahudi halkının devlete sahip olma arzusuyla (XVI. Louis gibi güçlü bir kralın “Devlet benim” sözüyle ifade ettiği gibi) zaten kurulmuştur.”
II-Basel Kongresi
1-Kongrenin Hazırlanması – A) Kongre Düşüncesi – Asimile olmuş Yahudiler Herzl’in programına düşmanca tepkiler göstermekte, onu gözden düşürmek için her yolu kullanmaktaydılar.
Oysa çok sayıda kaynak, Herzl’in bir umut patlaması yarattığını kanıtlamaktadır. Lernberg çektiği telgrafta Herzl’e harekete önderlik etmesi için yalvarıyordu: “Hareketin başına geçin. Tüm Doğu Avrupa Yahudileri sizi bekliyor!” Polonya’nın bir köyünden ona mektup yazanlar “Programınız Siyonizm idealini cisimleştirmekte, düşünceyi kanıyla, canıyla elle tutulur bir gerçekliğe dönüştürmektedir. Artık ne istediğimizi ve ne yapacağımızı biliyoruz” demekteydiler. Rusya, Romanya, Galiçya ve Bulgaristan’dan “Kurtarıcı”ya, Musa gibi, halkını kölelikten kurtarmak için “Midian’dan gelen seçilmiş kişi”ye katılma mesajları akıyordu.
Herzl, İngiltere’deki Siyonizme Bağış Hareketi’nin liderlerinden Albay Goldsmit’e, parababalarının muhalefetine, philantrophe’ların ve Filistin’deki kolonilerin tehlikeye düştüğü düşünen Hovevei Zion’un kuşkularına rağmen artık geri çekilmenin sözkonusu olmadığını, başarının mümkün olduğunu ifade ediyordu: Açıkçası, arkasındaki halk desteğine güvenmekteydi: “Kararlaştırılmış bir organizasyon olan ve kesinlikle bir gereklilik olduğuna inandığım Münih Kongresine (Kongrenin ilkin burada düzenlenmesi düşünülmüştü) karşı çıkacak değilim. Uzun süre sonra yeniden ulusal Yahudi Meclisi toplanacak. Bu tüm Yahudilerin gurur duyması gereken bir an değil mi?. Bugün yabancı toprağındaysa da, belki Şana haba (gelecek yıl) eski yurdumuzda toparlanacağız!”
B-Yayın organı Die Welt – Büyük basına söz geçiremeyeceğini anlayan Herzl, haftalık Siyonist dergi Die Welt’i yayınlayarak bir propaganda aygıtı oluşturmaya girişecekti. Peretz Smolenskin’in Ha Sha’har’ı David Gordon’un Ha Maggid’i, Siyonizme Bağış Hareketi’nin Ha Melitz’i ya da Nathan Bimhauro’un Selbstemancipation’u gibi çeşitli Siyonist yayın organları bulunmakta, ancak bunlar kısıtlı militan çevrelerine seslenmekteydiler. Basının önemli rolünü çok geçmeden kavrayan Herzl, farklı görüşlere sahip prestijli kişilerin yer aldığı bir kadroyla, yüksek tirajlı, modern bir gazete çıkarmaya girişecekti. Ailesinden ve Viyana’daki arkadaşlarından gerekli sermayeyi bu amaç için toplamıştı.
C-Yer Seçimi – Kongre’nin önce, tarafsız bir ülkede bulunan Zürih’te (Herzl, örgütlenme için Dr. Farbstein gibi partizanlara güveniyordu) düzenlenmesi düşünülmüştü. Ama Siyonizme Bağış Hareketi’nin Rus temsilcileri, kaygılarını dile getireceklerdi: Zürih’te çok sayıda Rus göçmeni vardı. Çarlık hükümeti onların devrimcilerle ilişkiye geçmelerini önlemek için Kongreye katılmalarını engelleyebilirdi. Bu nedenle Münih’te toplanmaya karar verilecek, Filistin’in kolonizasyonuyla ilgilenen çeşitli Siyonist ve insancıl örgütlere program gönderilerek delegelerini saptamaları istenecekti.
Ama bu kez de, Almanya’daki hahamlar, Siyonizmin yurtseverliğe aykırı bir hareket olduğunu öne sürerek Kongreye karşı çıkacaklardı. ·
Bu muhalefet dolayısıyla Kongre Münih’te düzenlenemiyordu. Sonuçta, tarafsız bir ülkede, Alman hahamların etki sahası dışında ama Cermen dünyasının tam sınırında konumlanan, Yahudi halkının İsrail’e dönmesi fikrini kabul etmeye yatkın insanların yoğun şekilde bulunduğu Basel kentinde karar kılınacaktır. ,
2-Delegeler – Herzl, Filistin’in kolonizasyonuyla ilgilenen ve çoğu zaman rakip konumdaki çeşitli örgütleri; Hovevei Zion’daki grupları, Hıristiyan Siyonistleri biraraya getirmek ve kongreyi hazırlayan ve kendi fikirlerini paylaşan kişilerce yönetilen çeşitli ülkelerdeki Siyonist grupları harekete geçirmek için yoğun çaba göstermekteydi.
İngiltere’deki “Siyon Dostları”nın desteğini kazanmaya çalışacak; 1895 Kasımından itibaren Maccabean Club’da, 1896’da Jewish Chronide’de yeniden ele alınacak olan konferanslar verecekti.
Ama Yahudilerin ileri gelenleri, Herzl’in ulusal programına güvenmiyorlardı ve Hovevei Zion İngiltere’nin Siyonist harekete katılması için 1898 Martı’nı beklemek gerekecekti. Oysa Harz, East End’deki mitingde halkın hayranlığını topluyor ve büyük sefarat hahamı Moses Gaster ve yazar Israel Zangwill gibi sempatizanları biraraya getirmeyi başarıyordu.
a-Delegelerin Saptanması – Çeşitli ülkelerde Herzl’in programına karşı takınılacak tavrı belirlemek ve kongreye gönderilecek delegeleri seçmek üzere Yahudi grupları toplanmaktaydı. Bunlardan en önemlisi, 28 Temmuz 1897’de Çarlsbad da düzenlenen ve Rothschildler ile, Rusya ve Osmanlıların Herzl’e karşı olmalarından ötürü kolonizasyon girişiminin zedeleneceğini düşünen Odesa komitesinin kaygılarına karşın, Rusya’daki tüm Siyonizme Bağış Hareketi’nin kongreye katılmasını sağlayacak hazırlık konferansıydı. Odesa komitesini ikna etmek için uzun süre uğraşılmıştı. Max Nordau tüm dünyadaki Yahudilerin durumunun genel bir görünüşünü çizerken, Rusya’daki pogromlardan bahsetmemesi oldukça güç olacaktı. Ama ne var ki, Rus hükümetini doğrudan suçlayacak herhangi bir söz söylememesi kararlaştırılmıştı. Aynı şekilde, kolonizasyonun sonuçlarından bahsetme ve gelişimini engelleyecek hiçbir girişimde bulunmama kararı alınmıştı. Ama ‘Herzl, kolonizasyonu suçlamaya; bu yolla Osmanlı İmparatorluğunun Filistin’e Yahudi göçünü yasaklayan kararının kaldırılamayacağını, gerekenin, Filistin’i Yahudilere veren bir belgenin (charte) elde edilmesi, yani pratik çalışma yerine politik bir karar olduğunu ileri sürmeye devam ediyordu.
Çok sayıda Hovevei Zion üyesi Yahudilerin yurdunun Filistin olduğunun açıkça belirtilmesini istiyorlardı. Carlsbad’da bu amaçla, “yurtlarını terketmeye zorlanan din kardeşlerine yardım etme”yi amaçlayan insancıllara hitaben bir bildiri hazırlanmıştı: “Yurtsuz kardeşlerimiz Filistin’den başka bir ülkeye yerleşmek istemiyorlar. İşte bu yüzden, çileli dindaşlarımızın kullanımına sunulan fonların (örneğin merhum haham Hirsch’in fonu) ya da kolonizasyona harcanacak paranın tamamının Filistin’e aktarılmasını öneriyoruz”.
Fransa’da Bernard Lazare, Marmorek kardeşler Max Nordau etrafında küçük Siyonist gruplar oluşturmakla birlikte topluluğun büyük çoğunluğu kongreye halen ilgisiz ya da düşmanca tavırlar içindeydi. Edmon de Rothschild, girişimine yöneltilen hiçbir eleştiriyi dinlemiyor, haham Padoc Kalın kişisel sempatisini belirtmekle birlikte, kamuya herhangi bir açıklama yapmayı kesinlikle reddediyordu.
Herzl’in Batı’da ilgiyle karşılanan fikirleri İslam ülkelerine pek sokulabilmiş değildi. Avrupa uygarlığının etkisinin ulaşabildiği bölgelerde, kolonizasyona bağlantılı olarak kimi gruplar ortaya çıkıyordu. Evrensel Yahudi Birliğinin oluşturduğu eğitim ağı, Yahudi toplulukların modernleşmesine ve Fransız kültürünün yayılmasına büyük katkılarda bulunmuştu. Ama Araplık bilincinin yükselmeye başladığı dönemde kimi Yahudiler, kolonizasyon aygıtlarına yardım ederek yanlış bir yol tuttuklarını farketmişler, yapılması gerekenin Yahudilerin ulusal özelliklerini öne çıkartmak olduğunu görmüşlerdi. Şubat 1887’de Kahire’de “Doğu Yahudiliğin maddi ve manevi yükselişi”ni hedefleyen ve “Yahudi halkının ulusal bağlarını korumasını sağlayacak Siyonizmi” yaymayı da amaçlayan Bar Kohba örgütü kurulmuştu. Böylelikle Arap halkları ve İslam kültürü içinde asimile olmanın olanaksızlığını ifade edilmekteydi.
O zamandan kalan gündemler, hazırlık komitesinde görüşlerin nasıl çatıştığını gözler önüne sermektedir. Görüşmelerin sonunda, farklı konuların ayrı raporlar halinde tartışılmasına karar verilmişti:
1-İş grupları, ekonomik, politik ve toplumsal koşullar hakkında istatistik veriler de dahil olmak üzere çeşitli ülkelerdeki Yahudilerin durumları (ülke başına 1 konferans üyesi)
2-Bugüne dek sürdürülen, Filistin’in Yahudi nüfuslandırılmasının sonuçları ·
3-İnsancıl girişimcilerin Filistindeki görevleri ve haluka
4-Yahudi göçünün sorunları
5-Propoganda türleri ve mali gereksinimler
6-Siyonist harekete muhalefet eden hahamlar sorunu
b-Delegelerin Coğrafi Kökenleri – Yani farklı ülkede 69 topluluk ve örgütü temsil eden 246 delege arasındaki en önemli grup, toplamın üçte birini oluşturan Rus kökenlilerdi. Bunların çoğu, Hovevei Zion’un çeşitli örgütlerinden gelmekte, İsrail’e bağlılıklarını, orayı tek Yahudi yurdu olarak tanıdıklarını ifade etmekteydiler. Hatta Basel kongresinin hemen ertesinde Varşova’da toplanan Rus Siyonistleri, (93 farklı topluluğu temsilen 160 delege) Herzl’in yürüttüğü diplomasinin sonuçlarını beklemeksizin kolonizasyonu devam ettirme kararı alacaklardı. Siyonizm-özelde de kongrenin hazırlık dönemi-krizdeki Siyonizme Bağış Hareketi’nin uyanışını sağlamış, daha açık politik bakış açıları geliştirmiş, farklı ülkelerden gelen taze ”kanları” saflara kazandırmıştı.
Egemen grup, Cermen ülkelerinden (Almanya, Avusturya ve İsviçrenin Alman bölgesi) geliyordu. Viyana, 14 delegeye en iyi temsil edilen şehir konumundaydı. Bu, Viyana’daki topluluğun dinamizmiyle, Herzl’in bağlantılarıyla ve şehrin Avrupa Yahudiliğindeki pivot rolüyle açıklanabilir. İşte bu öğeler, Siyonist örgütün merkezinin tartışmasız bir şekilde Viyana olmasını sağlayacaktır. Orta Avrupa’nın ağırlıklı temsil edilmesi, Yidişçeye karışık bir Almancanın -0 Kongressdeutsch’un- Kongrenin dili olmasını gerektirecekti. Kimi delegelerse İbranice konuşmayı tercih edecekler, Mena’lem Usiskin bu nedenle sekreter seçilecek ve İbranice kongrenin ikinci dili olacaktı.
Fransa’nın Paris ve Montpeller’den gelen görece daha iyi eğitimli temsilcileri de olmakla birlikte delegelerin büyük çoğunluğu Fransa Yahudiliğini pek temsil etmeyen, kötü entegre olmuş, entellektüel kişilerdi. Bunlar arasında Max Nordau gibi Avusturya ya da Rusya, Jacques ve Blanche Bahar gibi Kuzey Afrika kökenli öğrencileri de sayabiliriz.
ABD Siyon Dostları örgütünün özellikle New York’lu üyelerini göndermişti. İstanbul’dan gelen Attali’yi saymazsak, İslam ülkelerindeki Yahudileri temsilen pek az delege vardı. Israel’in yeni yişuvları ise, koloniciler ve Yafa’dan Heinrich Loewe gibi kolonizasyon sorumlularıyla temsil edilmekteydiler.
c-Delegelerin Toplumsal Kökenleri – Delege listelerine ve mesleklerine göz atınca, çeşitli iş gruplarından gelen entellektüellerin sayısı insanı şaşırtmaktadır: doktorlar, tanrıbilimciler, hukukçular ama aynı zamanda insani bilimler uzmanları vardı. Yazarlar (örneğin A’had Ha Am ve İsrael Zangwill) ya da gazeteciler de oldukça kalabalıktı; toplam 40 kadar öğrenci, bir o kadar da gazeteci ve edebiyatçı bulunmaktaydı.
Yalnızca 3 bankerin bulunması, büyük iş burjuvazisinin temsil edilmediğini göstermekteydi. Önemli isimler, konumlarını sarsacağına inandıkları kongreye katılmamayı yeğlemişlerdi. Tek önemli isim olarak, Londra’dan Jacob de Haas göze çarpıyordu.
Oysa 60 kadar küçük ya da orta düzeyde tüccar sayılabiliyordu. Yani Siyonizm, asimilasyon ideolojilerini destekleyen, kimlik bunalımı ve antisemitizmi tehditlerine karşı çözümler geliştiremeyen -zaten, özellikle öğrencilere ve küçük burjuvaziye tehlike oluşturan antisemitizmden fazla etkilenmeyen- zengin seçkinlerin egemenliklerine karşı Yahudi orta sınıflarının başkaldırısı parlak görülebilir.
Öte yandan, Yahudi proletaryasının gerçek temsilcileri de kongre’de yeralmamaktaydı.
Siyonizmi, mitzvah ve aliya’yı gerçekleştirme aygıtı olarak gören ve “kurtuluş” saatinin edilgen bir şekilde beklenmemesi gerektiğini düşünen 6 haham da kongreye katılmışlardı.
d-Dinsel ve Politik Akımlar – Delegelerin önemli bir kısmı, ulusal Yahudi hareketine yeni katılan kişiler değillerdi. Max Nordau gibi; diplomasi yoluyla, ulusal hukuk tarafından tanınacak ve Yahudi halkına ait olacak bir toprağın elde edilmesini hedefleyen katıksız politik Siyonizm savunucuları, azınlık konumundaydılar. Herz, daha önceden varolan düşüncelere canlılık veren ve gerçekliğin gücünü kazandıran, farklı hareketleri biraraya getirip Siyonist düşünceyi billurlaştıran kişi olmuştur.
Kongrede Ortodoksluğa bağlılığı koruyan ve dinsel nedenlerle, Yahudi halkını İsrail Ülkesi’nde birleştirmeye çalışan güçlü bir dinsel akım da hissediliyordu.
İsrail toprağı, halkı ve Töre’sinin birbirlerine bölünmez şekilde bağlı olduğu, önce Reines ile Misra’li daha sonra Rav Kook tarafından ifade edilecekti.
Çoğunlukta olan “laik”lerin arasında da ayrılıklar beliriyordu: A ‘had Ha Am taraftarları, öncelikle eğitsel çalışmalar yaparak Yahudi kültürünü güçlendirmenin, İbranice’nin kabulünün, diaspora’da asimilasyoncu güçlerle savaşmanın gerekliliğine inanıyorlardı.
Diğer bazıları Yahudilerin yaşam koşullarıyla, özellikle de antisemitizmin yükselişiyle ilgilenmekte, Yahudi savunma örgütünün kurulmasını istemekteydiler.
Yahudi halkının sefaleti ve az sayıda üretici, gerektiğinden fazla aracı (ara tabaka) içeren Ber Barochov’un deyişiyle “anormal” bir toplumsal piramidin ve kendilerini gerçekleştirme olanaklarından yoksun kişilerin (lufmenschen) varlığı, özellikle Doğu Avrupalı pek çok delegeyi öncelikle toplumsal sorunlara vurgu yapmaya itmişti.
e-Yahudi Olmayan Katılımcılar – Kongre Herzl’in isteği üzerine Siyonizmle ilgilenen kimi Hıristiyan kişilikler de kabul edecektir. Herzl Siyonizmi, yalnızca Yahudi halkı değil, istikrarsızlığın tehdit ettiği tüm Avrupa devletleri için sorun oluşturan antisemitizmin çözümü olduğuna inanmaktaydı. Hatta, Siyonizmi onların da isteğini -yani Yahudilerin ayrılmasını- gerçekleştireceğini göstermek amacıyla antisemitlerle bile ilişkiye girmeye hazırdı. Örneğin Çar’ın bakanı ve pogromlardan sorumlu kişi olan Plehve ile görüşmeyi kabul edecekti.
Yahudi olmayan bu kişilerin arasında öncelikle Kızıl Haç’ın kuruçusu Henri Dunant (1828- 1910)’ı saymalıyız. Dunant, kimi tehlikeli spekülasyonlara ve Cezayir üzerine yatırımlara girişmişse de, 1860’lı yıllardan itibaren bir Arap İmparatorluğu ve Yahudi Devleti kurmak üzere III. Napoleon ve Abd el-Kader ile görüşmüştü. Dunant daha sonra acılar yaşayarak varını yoğunu yitirmiş, unutulmuştu. Ama 19. yüzyılın sonlarına doğru saygınlığı iade edilip çalışmaları incelenmeye başlanacaktı. 1901 Nobel ödülünü alan, barışın ve insani ilkelerin bu büyük savunucusu desteğini Herzl’e verecekti.
Bade grandükünün din adamı olan Hechler, kutsal topraklara can vermeyi vaad eden Herzl’in tasarısından etkilenmişti. Il. Wilhelm’le yakınlaşan Hechler, politik bir rol alabileceğini düşlüyor, Herzl de onu, Osmanlı imparatorunun müttefiki olan ve sultanı, Filistin’e yerleşme hakkını ve özerkliklerini garanti eden bir belgeyi (charte) Yahudilere vermeye ikna edebilecek, Kayzer üzerinde kullanabileceğini umuyordu.
Herzl Siyonist diplomasiyi ilerletmek için, Sultan’a oldukça yakın olan maceracı bir diplomatın, Neulinskinin desteğine de sahipti. Onun aracılığıyla II. Abdülhamid’le 1896 Haziranı’nda görüşmüş, ‘Mecidi Emri’ni sağlamış, ama Filistin’le ilgili hiçbir kesin teminat elde edememişti. Sultan ona; “Eğer imparatorluğum parçalanırsa belki de karşılığında hiçbir şey vermeden Filistin’i elde edebilirsiniz. Ama sadece cesedimi parçalayabilirler. Canlı canlı bölünmeyi kabul etmiyorum!” demişti.
3-Kongre’nin Gelişimi (29-31 Ağustos 1897)
A-Kadro .- Herzl, Yahudi halkının bu ilk toplantısına seçkin bir görünüm kazandırmaya çalışıyordu, bu nedenle tartışmaların gelişimine ve törenlere kişisel olarak çok özen gösterecekti: Delegeler resmi elbise (frak) giymek zorundaydılar. Bu, imgelemleri etkilemeye yönelik, bir onur göstergesiydi: Yahudi halkı, paçavralar içinde bir zavallılar. sürüsü değildi: kaderinden ve geleceğinden emin bir halktı.
Herzl, parlamenter gelenekleri, Neue Freie Presse muhabiri olarak Palais-Bourbon tartışmalarını izlemiş olması nedeniyle çok iyi bilmekteydi. Basel kongresinin, minyatür bir parlamento gibi gözükmesine çok dikkat ediyordu. Doğu Avrupa’lı bir delegeler, önce, bu, (olayın önemini ve ciddiyetini vurgulayan ama bir ölçüde de· yapmacık) protokolden rahatsız olmuşlardı. Ama kısa sürede coşku, delegeleri daha içten ve rahat davranmaya itecek, Yahudi halkının biraraya gelme olayı büyük bir heyecan yaratacaktı.
B-Açılış – En yaşlı üye olması nedeniyle Jassy’ den Dr. Karl Lippe tüm mutlu günlerde okunan Che ·Kheyanu duasını okuyarak Kongre’yi açmıştı. Böylelikle, Siyonizmin Siyonizme Bağış Hareketi ile bağını da çok açık bir şekilde belirtmişti.
Lippe konuşmasında, Yahudilerin ulus bilincini reddeden asimilasyoncuları suçlamış; Siyonizmin çekinilecek bir şey olmadığını, Filistin’de kurulan 32 koloninin Yahudilerin durumunu kötüye götürmediğini ifade etmişti.
Ona göre Kongreye, haklarını arayan, baskı altındaki Yahudi azınlıkların sesini duyurmalıydı: “Baskılardan kurtulmak ve eski yurdumuza geri dönmek için haykırıyoruz ‘Bir şef seçelim ve Kudüs’e dönelim’ Eğer diğer uluslar arasındaki görevimiz henüz bitmediyse, bırakın orada tamamlayalım. Çünkü Töre ve Kudüs Tanrısının sesi! yalnızca Siyon’dan gelir.”
C-Herzl’in Rolü – Daha sonra Kongrenin düzenleyicisi olarak Herzl delegelere seslenecekti: “Yahudi halkını bir gün barındıracak ocağın ilk taşını yerleştirmek istiyoruz” diyerek amacının altını çizecekti. Ona göre, öncelikle raporlar aracılığıyla çeşitli ülkelerdeki Yahudilerin durumlarını tespit etmek gerekmekteydi; bu konuda “Yahudileri birleşmeye iten, antisemitizmdir” saptamasını yapıyordu.
Diaspora’daki Yahudilerin durumu üzerine raporlar, (özellikle Max Nordau’nun çalışması) İsrail ükesi’nde durum ve kolonizasyon girişimleri hakkında açıklamalar ve son olarak da diaspora’da izlenecek eğitim ve kültür politikaları üzerine tartışmalar olmak üzere 3 koldan ilerleyen çalışmalara Herzl başkanlık ediyordu.
D-Nordau ve Yahudilerin Durumu – Nordau raporu, tüm dünyada varolan ve acil çözüm gerektiren “Judennot”un altını çizmeyi amaçlıyordu. Nordau “Judennot”u “Yahudilerin insan olmalarından değil, Yahudi olmalarından ötürü çektikleri ve Yahudi olmasalar çekmeyecekleri acılar” diye tanımlamaktaydı.
“Özgürleşme”yle birlikte Yahudiler, diğer halkların kimliklerini edinemeden kendi kimliklerini yitirmişlerdi. Antisemitizme karşı ne yurtları ne ·de sığınakları vardı. “Özgürleşmiş” Yahudiler, gerçeklik, güvenlik ve umuttan yoksun yeni Marrane’lardır. Tek umutları da devrimde yatmaktadır. Yahudilerin sefaletine kimse, -ne Hıristiyan halkları ne de biz- ilgisiz kalabilir. En büyük düşmanlarının bile yeteneklerini takdir ettiği bir halkın fiziksel· ve entellektüel sefalet içinde ölüme yaklaşmasına göz yummak büyük bir hata olacaktı ..”
Bu sentez raporundan sonra çok sayıda konuşmacı, kendi ülkelerindeki durumu özetler: Usiskin Rusya’dan, Jacques Bahar Kuzey Afrika’dan bahsedecek Max Mendelstam Ştett’in sefaleti üzerinde duracaktı.
m. Basel’deki Kazanımlar
1).Basel Programı – “Siyonizm, Yahudi halkı için Filistin’de, açık güvenceleri bulunan ve kamusal hukuk tarafından tanınan bir yurt yaratmayı hedefler. Kongre bu amaçla aşağıdaki olanakları denemeyi düşünmektedir.
1-Filistin’in çiftçiler, zanaatkarlar ve işçiler tarafından kolonizasyonunun ilke olarak teşvik edilmesi.
2-Bulundukları ülkelerin kanunlarına uymak suretiyle tüm Yahudilerin yerel ya da genel derneklerde birleştirilmesi ve örgütlenmesi.
3-Yahudi kimliği ve bilincinin güçlendirilmesi
4-Hükümetler nezdinde Siyonizmin amaçlarının gerçekleşmesini sağlayacak anlaşmaların elde edilmesi için çalışılması.
Siyonizmin bu kurucu metni, farklı eğilimleri temsil eden küçük bir komite tarafından hazırlanmış, delegelere sunulmuş ve tartışıldıktan sonra oy birliğiyle kabul edilmişti. Ama çok geçmeden, Siyonizmin hedeflerinin tanımı konusunda ayrılıklar çıkacaktı. Orijinal metin “hukuksal olarak tanınan bir yurt”tan bahsederken Bodenheimer ve Motzkin “uluslararası hukuk tarafından garantiye alınmış bir yurt” tanımını öneriyorlar, sonuçta ikisi arasında bir deyişte; “açık güvenceleri bulunan ve kamusal hukuk tarafından tanınan bir yurt” kavramında oybirliğiyle karar kılınıyordu. Formül yeterince açık, ama Osmanlı İmparatorluğuna saldırmayan bir üslupla kaleme alınmıştı. Yurdun yeri açıkça belirlenmişti. Sözkonusu olan · Filistin’ di. Siyon’a yüzyıllık bağlılık ve Siyonizme Bağış Hareketi’nin gücü, Herzl’in kurulacak yurdun yeri konusundaki kararsızlıklarını gidermişti.
Herzl’in umduğunun aksine program Filistin’e göçü durdurmuyor, aksine-ayrıcalık belgesi elde edilmediği halde- teşvik ediyordu. Böylelikle yeni bir ekonomik yapının oluşturulmasına gidiliyordu.
Program, tüm Yahudileri merkezi Siyonist örgütte toplamayı ve tüm ülkelerde yerel şubelerin kurulmasını önermekteydi.
Ayrıca eğitime çok önem veriliyor, böylelikle A’had Ha Am taraftarlarının istedikleri oluyordu: Yahudi ulusal bilinci, her türlü kültürel etkinlik – özellikle İbranice eğitimiyle- sağlamlaştırılacaktı.
Sonuncu, ve Herzl’in bizzat yürüteceği karar, Siyonist örgütün, Osmanlı imparatorluğundan Filistin’e yerleşme iznini ve büyük güçlerin desteklerini almak için atak bir diploması izlenmesi kararıydı.
Bu sentez programı, en geniş mutabakata varmak amactnı gütmekteydi ve İsrail devletinin kuruluşuna dek hareketin temel belgesi olarak kalacaktı.
2).Siyonist Örgütün Kuruluşu – İsrail’de ve diaspora’da bulunan, Yahudi devleti fikrini destekleyen tüm kurumları birleştiren dünya çapındaki Siyonist örgüt, Basel’de doğmuştur. Örgüt, başlangıçta, Yahudi halkının tümünü biraraya getirmek ve Basel programını uygulamak amacıyla oluşturulmuştu.
Örgüte, 18 yaşını bitirmiş her Yahudi, Basel programını benimseyip onu gerçekleştirmeye çalışması şartıyla üye olabilmekteydi. Örgüte girebilmek için Şekel adı verilen bir miktar para bağışlama da gerekiyordu. Eski bir ağırlık, daha sonra 2. Tapınak döneminde de para birimi olan Şekel’in seçilmesi, -yüzyıllar süren sürgünden sonra bile- İsrail Krallığıyla gelecekteki Yahudi Devleti arasındaki sürekliliği vurgulamaktadır. Pratikteyse her ülkenin Para birimi (frank, mark, liret, ruble vb ..) kullanılmaktaydı.
Üyeler ulusal federasyonlarda toplanıyorlardı ve örgüt tüm ülkelerdeki federasyonların yapısına dikkat etmek durumundaydı. Yerel düzeyde şubeler, propagandayla ve kitleleri harekete geçirmekle yükümlüydüler. Yüz üyeli her grup kongreye bir delege göndermekte, her delege en çok on olmak üzere çeşitli grupları temsil edebilmekteydi.
Çok geçmeden ideolojik akımlar billurlaşacak ve uluslararası düzeyde eğilimler (örneğin dinsel Mizra’hi ya da Siyonist sosyalist akımlar) belirecekti. Delegeler gitgide nisbi olarak “politik” listeler üzerinden, Siyonist örgütün tüm üyeleri tarafından seçileceklerdi.
Kongre Siyonist hareketin en üst organıydı. Her yıl toplanmakta ve gerçek bir parlamento gibi çalışmaktaydı. Bu ritm, hareketin coşkusunun ayakta kalmasını sağlıyordu. Herzl’in yaşamı boyunca Kongrelerin Londra’da düzenlenen dördüncüsü dışında tümü Basel’de yapıldı. Kongrenin yürütmeyi üstlenip Siyonist politika güden eylem komitesi her yıl faaliyet raporu hazırlıyor, örgütü tüm başvuru ve görüşmelerde temsil ediyordu. Örgütün Viyana’daki merkezine Herzl başkanlık etmekteydi. Yani sonuçta, parlamenter-demokratik bir yapı sözkonusuydu.
Örgüt kendini uzmanlaşmış organlarla donatmaya gidecek, Die Welt Siyonist yürütmenin resmi yayını haline gelecekti. Yavaş yavaş başka İbranice yayın organları da yerel şubeler tarafından çıkarılacak, Siyonizme Bağış Hareketi’nin eski gazeteleri de siyonist yönelim kazanacaklardı.
Herzl; Bab-ı Ali’yle (Osmanlı hükümeti) görüşüp, Filistin’in kendilerine verilmesini sağlamak için gerekli fonları toplamayı istemekteydi. Büyük insancılların ve Yahudi bankerlerin desteğini alamadığından, gerekli parayı halktan toplamayı düşündü, hareketin mali organı Kerem Hayesod’un görevi bu olacaktı. Herzl, toprak alımlarını ve koloni kuracaklara verilecek borçları finanse etmek üzere bir bankanın kurulmasında da çalışmış, hisselere bölünmüş bir şirket olan Jewish Colonial Trust bu amaçla 1899’da kurulmuştu.
Filistin’de, örgütün ortak mülkiyetinde olacak ve kolonicilere bırakılacak toprakları satın almakla görevli Yahudi ulusal fonu (Keren Kayemeth Le Israel), ancak 5. Kongre sırasında, 1901’de kurulabilecektir.
I. Kongreden itibaren, diasporada ve İsrail Ülkesi’nde kurulacak eğitim kurumlarının, özellikle de açılışı manda dönemini bulan İbrani Üniversitesi’nin yapıları tasarlanmaya başlanıyordu.
Yani Basel kongresinden itibaren Filistin’de, örgütlü ve iradeli kolonizasyona bağlı devlet yapısını geliştirecek ögelerin tohumları atılıyordu.
Bu nedenle Herzl imgelere seslenen sembollerin seçimine büyük önem vermekteydi, Hatta Siyonist hareketin bayrağı Wolffson tarafından kongreden önce tasarlanmıştı. Herzl’in altını çizdiği üzere “insanlar bir bayrak için ölebilirler”di. Bayrağın renkleri (beyaz ve mavi şeritler) talit’i andırmaktaydı: bu, bayrağın halkın üzerini, her Yahudinin ölene dek yanında olan dua şah gibi örtmesi gerektiğinde göndermede bulunuyordu. Herzl bayrakta, ileride yeni Yahudi devletinin maksimum kanuni iş saatini temsil etmek üzere yedi yıldız bulunmasını istiyordu (o tarihlerde kanuni iş saatinin 10 olduğunu ve sendikaların 8 saati kabul ettirmek için mücadele ettiklerini hatırlatalım). Bu, hareketin ilerici ve toplumcu yönüne işaret etmektedir. Sonuçta, içinde, kimi zaman Yahudileri aşağılamak amacıyla kullanılan ama artık bir onur ve kimlik işareti olacak, en üstün Yahudi sembolü, Davud yıldızı bulunan bayrak ortaya çıkıyordu.
Çok geçmeden, insanları coşturmak üzere ulusal tarihteki önemli olaylara, özellikle de Makabelerin kahramanlıklarına göndermede bulunan marşlar yazılmaya başlandı. Naftal Herzl lmber’in Hatikvah’ı (Umut) Siyonist marş olarak seçildi.
“Yahudinin ruhu çoktanberidir
Kalbinin derinliklerinde titriyorsa
Ve gözünü, doğunun uzak diyarlarında,
Siyon’a çeviriyorsa
Umudumuz henüz yitmemiştir Toprağımızda;
Siyon Toprağı ve Kudüs’te
Özgür bir halk olmanın iki bin yıllık umudu …”
Dil sorununun da sembolik bir değeri vardı. Herzl, Avrupa kültürünü almış Yahudilerin gerçek Lingua franca’sı olan ve Yidişçe’ye alışmış Yahudi kitlelere ulaşmayı kolaylaştıran Almanca’ya bağlıydı. Bundan dolayı gelecekteki Yahudi devletinde, dünyaya açılımın simgesi olarak uluslararası, modern bir dilin kullanılması fikrini destekleyecekti.
Ama Siyonizm salt, Yidişçeyi bırakma arzusunu da içeren, getto’dan kopuş hareketi değildi. Aynı zamanda asimilasyonla bağları koparma, Yahudi geleneklerine ve kimliğine geri dönüş girişimiydi. Öte yandan ibranice İsrail’in zaferini yaratan büyük eserlerin kaleme alındığı dil değil miydi? Çok sayıda Siyonist için, entellektüel ve bilimsel tüm etkinliklerde olduğu gibi günlük yaşamda da kullanılabilecek modernleştirilmiş bir İbraniceye dönüş zorunluydu. İbranice İsrail Ülkesi’nde eğitim dili olmalıydı. Dil tartışmaları, Yahudi ulusal yurdu kuruluncaya dek sürdü; Almanca artık mümkün değildi, İngilizce mandacı gücün diliydi, böylelikle İbraniceyi şuu’un dili oldu. Siyonizme Bağış Hareketi’nin katkısıyla İbranice’ye dönüş kendini, ulusal uyanışın en önemli ögesi olarak dayatmıştı.
SİYONİZMİN KÖKENLERİ
ALAIN BOYER
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.