HIRİSTİYANLAŞAN TÜRKLER-3

 HIRİSTİYAN TÜRK’LERİN BİZANS DEVLETİ TARAFINDAN ANADOLU’YA İSKAN EDİLMELERİ

1) Bulgar Türk’lerinin Anadolu’ya iskanı: 

Türklerin Anadolu’ya adım atışı, Sultan Alp Arslan’dan beş buçuk asır önce olmuştur. İlk gelenler de Bulgar Türkleridir. “530 senesinde -Bizans orduları tarafından bozguna uğratılan Bulgar Türklerinin bir kısmı Anadolu’ya geçirilmişler ve Trabzon havalisi ile Çoruh ve yukarı Fırat bölgelerine yerleştirilmişlerdir”. iki asır kadar sonra, ikinci bir Bulgar Türkü iskanı olmuştur. “755 senesinde Bizans imparatorluğu, Bulgarlardan bir kısmını Anadolu’ya geçirmiş ve Müslümanlar ile harbetmek üzere Tohma ve Ceyhan havzalarına yerleştirmişti,” Bu tarihten gene ikiyüz yıl sonra, gene Bulgar Türkleri ile ilgili bir kayıt görülür. “947’de Sayf al-Davla ile Bardas arasında vuku bulan muharebede, Rum generalinin yanında mühim miktarda ücretli Bulgar askeri bulunmuştur ki bunlar, Kapadokya bölgesine nakledilen Türk Bulgarlardır”. 

Görülüyor ki,· Bizans Devleti daha Altıncı Yüzyılın başlarından itibaren, Türk’leri bir yandan Hıristiyanlaştırmağa, bir yandan da askeri hizmete almağa ve Anadolu’ya iskan etmeğe çalışmıştır. Bu iskan ve askere alma işi, Ermenilere, İranlılara ve Araplara (Müslümanlara) karşı olmuştur. Bu dini, siyasi, askeri ve iktisadi hadise, asırlar süren bir sosyolojik vetire içinde, Türklerin kendilerini Rum sanmalarına yol açacaktır. Diğer bir kayıp, Doğu Anadolu’da olacak ve birçok Türk uruğu da, Ermeni Kilisesinin misyoner faaliyeti içinde, Ermenileşeceklerdir.

Hun Türklerinin Anadolu’ya geldikleri biliniyorsa da, ilk Türk yerleşme hareketini, Bulgar Türkleri ile başlatmak gerekiyor. “Asker veya hudut muhafızı veya kolonizatör olarak Anadolu’ya sevkedilmiş” olan ve iskan edilen bu unsurlar, daha sonraki yıllarda “İslamlara karşı hudutları korumak maksadıyla Karaman, Kayseri bölgelerine yerleştirilmiş” bulunuyorlardı. Zeki Velidi Togan, “Bizans ordusuna intisap edip, Toros, Kapadokya ve saire taraflarda yerleştikleri görülen Bulgar, Peçenek ve Uz gibi Hıristiyanlığı kabul eden Türkleri bile, din birliğine dayanarak”, Rumlaştırıp, Ermenileştiremediklerini söylüyorsa da, biz bu kanaatte değiliz. Ermeni cemaati içinde kalan Türkler, kendilerini iyiden iyiye kaybetmiş ve Ermenilik duygusuna saplanmışlardır. Rum cemaati içinde kalan Hıristiyan Türkler ise, kararsızdır; kendilerine “Rum” adını veriyorlarsa da, bunu yürekten benimsemedikleri anlaşılıyor. Daha doğrusu, dini mahiyetteki eserlerden ve nasihatlerden öteye bir bilgi sahibi olamadıklarından ötürü, karanlıktadırlar. Bu hususu, vesikaların ışığında, daha belirgin hale getirmeğe çalışacağız.

Selçuklular, Anadolu’ya girdiklerinde buralarını, Hıristiyan olmuş Türklerle meskun bulmuşlardı.

Bulgar Türklerinin izlerini, yer adlarında, oymak ve insan adlarında bulmak mümkündür. Bunu ayrıca vesikalardan takip de kabildir. Bu Türk uruğunun, Ankara ile Kayseri arasına, Bursa çevresine, Antalya ve Milas taraflarına yerleştiği anlaşılıyorsa da, en büyük yerleşmenin, Trabzon ve çevresine ve Tarsus (Kanman’a kadar) çevresine vaki olduğu görülüyor. Tarsus ve Trabzon yakınında “Sulgar Dağı”nın olması tarihi iskan hadisesinin, coğrafi delilleridir. Bugün, Toros dağlarından olan ve haritalarda “Bolkar” diye yazılı olan dağın asıl adı, “Bulgar”dır. Biz bu dağa çıktık ve Yörük çadırlarında kaldık. Bütün Yörükler ona, “Bulgar Dağı” diyor. Karacaoğlan ve Dadaloğlu’nun dilinde de böyledir. Trabzon’daki dağın adı, bugün unutulmuş olsa gerektir. Halbuki,  Fatih’in Trabzon’u zaptettiği zaman bu dağ mevcuttu ve Fatih’ Sultan Mehmet, anası babası kadar sevip saydığı, Uzun Hasan Beyin anası (Sara Hatun) ve babası (Şeyh Hasan) ile birlikte, çok zaman yaya olarak bu dağı aşıp, Trabzon’a inmişti.

Of ile Bayburd arasındaki sarp, dağlık yere “Çengelistan” adı veriliyordu. Karadeniz’in kuzeyindeki bir ırmağın adı da, “Çengel ırmağı” idi. Balkanlarda bazı Bulgar cemaatlerina, “Çenge” adının kalmış olması, bu yer adları arasında münasebet aramak, pek yersiz olmasa gerektir.  

Tarsus ile Karaman arasındaki bölge, lbn Bibi’de, “Havali-i Bulgar ve Gülnar” adiyle anılıyor”. Şikiri, bu bölgedeki ve Bulgar Dağındaki Bulgar Türklerinden, “Bulgar kavmi”, “Bulgar taifesi” diye söz ediyor. Tarsus’taki Bulgar beyi, “Yahşi Han”dır; oğlu Aydın Bey’dir. Bulgar Türkleri, sapan taşı atmakta çok ustadır. Şikiri, “Bulgar’ın sapan endazı, senk endazı” diyor. Yirmi bin süvari, on bin piyade “,Bulgar askeri” ile, Kokez Bey, Karamanoğlu Alaeddin Beyin emrinde, birçok savaşlara katılmıştır.

H. 980 tarihli Adana Mufassalı’ında “Cemiat-ı Ordu Bulgarlu, Cemiat-ı Halil Beylü tibi-i Bulgarlu, Cemiat-ı Kıpçak tibi-i Bulgarlu, Cemiat-ı Balcı tibi-i Bulgarlu” kayıtları, Şikiri’nin haberlerini desteklemektedir. Gene bu kayıtlardan, Bulgar Türklerinin çok eski tarihlerde Müslüman olduğunu ve Karamanoğulları ordusu içinde Müslüman Türk askeri olarak bulunduklarını anlıyoruz. Gerçi, Bulgar Türklerinin boylarından olması muhtemel olan “Varsak”lar hakkında Neşri’nin, “Kefere-i Varsak” deyimini kullanmış olması, çok eski tarihlerin şifahi bilgilerinin bu yönde olduğu ihtimalini akla getiriyor. Nitekim, Antalya’nın Korkuteli  Kazasındaki “Farsak Yaylası”nda, yaşlı “Farsaklar” (Varsaklar), bize, “Bey, biz karışmışız” demişlerdi .

Bu, “Karışmış” manasına gelen “Bulgar” kelimesinin ifadesinden başka bir şey değildir.

Bulgar Türklerinin, büyük ekseriyeti ile Müslüman olmuş bulunduğunu gösteren birçok vesika mevcuttur. Mesela bir kayıtta, “Mustafa oğlu Bulgar”dan bahsedilişi de bunu gösterir. 1588-1590’larda, Ankara’da bir şahsın adı, “Bulgar oğlu Derviş” idi.

Osmanlı kayıtlarında, Adana, Maraş, Kusun (Tarsus), Balıkesir, Bursa, Ankara’da yaylayıp kışlayan , “Bulgar”, “Bulgarlu”, “Bulgar Şeyhli” ve “Bularlu” cemaatleri, “Yörükan taifesinden”, “Türkmen Yörükan” taifesinden” gösteriliyor. Fakat, Anadolu’nun her tarafında, Bulgar Türk’lerinin Müslüman olması hadisesi vuku bulmamıştır. Bursa ve Silivri’deki Bulgar Türk’leri, Hıristiyan olarak kalmışlardır. Bu hal, eriyip gitmelerine yol açmıştır. H. 913 tarihinde, Bursa’da bir mahallenin adının “Bulgarlu” olduğunu biliyoruz. Bu mahalle halkının, aynı adı taşıyan, Müslüman olmuş ve Yörüklüğe devam etmekte bulunan “Bulgarlu Cemaati”nin bir parçası olduğu görülüyor. 1923 lere kadar mevcut bulunan ve Bursa halkı tarafından “Rum” olarak kabul edilen bu Hıristiyan Türklerin, mübadelede, Yunanistan’a mı, Bulgaristan’a mı gittiklerini bilmiyoruz.

Silivri’nin “Kurfallı” Köyü halkı da Bulgar Türkü idi. Mübadelede. Bulgaristan’a (Kedi Ören’e) gönderilmişlerdir. Osmanlı resmi kayıtlarında bu köy halkı, “Türkmen Ekrid” Taifesinden” (Türkmen Kürtleri taifesinden) sayılmakta ve köyün adı “Kurfallı” olarak geçmektedir. Silivri halkı da bu köyü, “Kurfallı” olarak bilir. Aynı adı taşıyan bir Yörük oymağının, Mersin ve Konya illerinde konup göçtüğü biliniıyor. “Kulfallı” Yörüklerinin bir adı da ‘Köserelli’dir. Bulgar Dağında yaşayan aşiretler içinde bu aşiretin ayrılığı, çadırlarının biçimindedir. Adetlerinde de az çok seçilir ayrılıklar vardır… Çadırları keçelerden yapılır. Biçimleri de toparlak ve uzundur. Tıpkı bir tanele benzer . .. Bu çadırların adı Alaçıktır. Bu oymağın bir kolunu, Ermenek yaylalarında (Yelibel’de) gördük. Mut’ta kışlıyorlardı. Alaçuk adı verilen çadırları, aynen bu kayıttaki gibidir.

Bu Yörüklerden başka, ‘Bergama (İzmir) ve Şile’de (İstanbul) aynı adı taşıyan birer köyün bulunuşu, Bulgar Türklerinin oymaklarından olan “Kulfallı”nın, Müslüman olmayan bölümlerinin, Bulgaristan’a gönderilip, tamamen Slavlaşması ile neticelendiği gerçeğini, ibretle ortaya koyuyor.

Bulgar ve Varsak’ların oymaklarına, yer ve şahıs adlarına ait kayıtlar ve izler, meseleyi biraz daha aydınlığa kavuşturucu mahiyettedir. Bütün bunlardan şu sonucu çıkarabiliriz: Ataları, Oğuzlara, Ogurlara, Hunlara ve Göktürklere çıkan iki Türk uruğu, ayrı zamanlarda, Kandeniz’in kuzeyinden ve güneyinden gelerek, Anadolu’nun dört yanında bir araya gelmiş ve bu vatanı, Tarık yapmışlardır. Onların iyice kaynaşmalarında, Müslümanlık büyük rol oynamıştır. Bu, Tarık uruklarından olduğu halde, Hristiyan olan ve Hıristiyan kalanlar, ya Ermeniler içinde Ermenileşmiş, ya da sonunda Yunanistan ve Bulgaristan’a gönderilerek, Rumlaşmış ve Slavlaşmıştır.

2).Avar, Uz, Peçenek ve Kuman (Kıpçak) ların Anadolu’ya iskanı:

Bizans Devleti, Anadolu’nun çeşitli yerlerine, muhtelif tarihlerde, Avar’ları iskan etmiştir. 577’de “imparator Justinanus, İranlılar ile harbetmek üzere Avarlardan bir kısım halkı maiyetine almış Ve Anadolu’ ya geçirerek şark bölgelerine yerleştirmiştir. Yine 620 senesinde imparator Heraclius, İranlılar ile harbetmek üzere Avarlardan bir kısmını yanına celbetmeğe muvaffak olmuş ve bunları İran hududuna göndermiştir”.

Bu yerleşmenin izlerini, bugünkü Türkiye’de bile görmek mümkündür. Şu köylerin, Avar’lardan kalmış olması muhtemeldir: Avadan (Tarsus), Avadan (Eskişehir), Avaduri (Midyat), Avakent (Kulp­ Diyarbakır), Aval, (Eruh-Siirt), Avalama (Konya), Avan (Şirvan-Siirt), Avana (Borçka) , Avanoğlu (Kırşehir), Avanuşağı (Pazarcık­ Kahramanmaraş), Avara (Niksar-Tokat), Avarek (Van), Avarik (Eğin), Avas (Bakırköy-İstanbul), Avasarik (Erciş-Van), Avason (Manavgat), Avasor (Muradiye-Van),. Kırşehir’in “Avanos” ilçesi de buna dahildir. Karaman Eyaleti’ndeki “Ekrad (Kürtler) Taifesinden” “Avanik”ler ve Paşa Sancağındaki Türkmen Taifesinden “Avanlı” (Avanlu) oymakları da adı geçen Avar iskanı ile ilgili olmalıdır.

Uz’ların, Peçeneklerin, Kuman-Kıpçak’ların Anadolu’ya yerleştirilmeleri hakkında, Bizans tarihlerinin verdiği bilgileri, yer yer aktardık. Şimdi bu konu üzerinde, biraz daha duracağız.

Peçenek’ler, 1048’den itibaren Anadolu’ya gönderilmeğe ve orada iskan edilmeğe başlamışlardır. Bizanslılar, savaşta yendikleri Peçenek’leri, zora dayanan bir yerleşmeye tabi tutuyor ve Müslüman Türklere karşı onlardan faydalanmağa çalışıyordu. Bu iskanlar bazan gönüllü de olmuştur. Bizans ordusunda ücretli asker olan Peçenekler, aileleri ile birlikte iskan edildiler. Bu nüfus ve göç hareketi, Onikinci Yüzyıla kadar devam etti. “XI. asrın nihayetinde ve Xll. asrın başında imparator Alexis Komnenos, hizmetine almış olduğu Peçeneklerden bir kısmını, Müslüman Türklere karşı mücadele etmek ve müdafaada bulunmak üzere Anadolu’nun” batı bölgesine yerleştirdiği gibi, bir kısmını da Haçlılara karşı koymak için Kilikyada iskan etmişti.

1071 ‘de Malazgirt Meydan Muharebesinde, Türklük şuuru üstün gelen, Hıristiyan Uz ve Peçenek’lerin, Müslüman Oğuz Türk’lerinin saflarına katılmalarından sonra Müslüman oldukları ve bu suretle Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yerleştikleri kabul edilebilir. Yerleşik ve yarı göçebe Peçeneklerin bir kısmı Hıristiyan olarak kalmış ve zamanla Peçenek adını unutarak, kavim adı olarak “Rum” ve “Ermeni” adını benimsemiştir. Batı Anadolu’dan başlayıp, iç Anadolu’ ya doğru uzanan “Zeybeklik” te, Peçenek’lerin büyük tesiri olsa gerektir.

Kuman Kıpçak”ların Anadolu’ya gelişleri iki yoldan olmuştur: 1. Gürcistan üzerinden (Hıristiyan Kuman’lar, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz’e yerleşmiştir), 2. Bizans’ın Balkanlardan getirip yerleştirdiği Hıristiyan Kuman’lar. Birinci şekildeki yerleşmenin izleri, Doğu’da görülüyor. Bizans’ın yerleştirdiği Kumanlar ise, daha Batıdadır. Bizans devleti, daha önce olduğu gibi, 1252 yılında da, büyük bir Kuman kitlesini, “Menderes Vadisine”, ve Ankara çevresine yerleştirmişti. Theodoros Il. Laskaris, babasına (‘İmparator loannes Vatataes’e) bir medhiyesinde: “Sen, İskit’i batı bölgelerinden buraya getirmek suretiyle onun cinsinden doğuda hizmet eden bir kavim yarattın ve onu Pers”in (Türklerin) oğulları yerine ikame etmekle, Türklerin batıya doğru durmadan ilerlemelerini önledin” derken, Kumanların bu iskanını gözönünde tutuyordu. 1260’da ‘Moğolları, büyük bir bozguna uğratan Mısır Memlukları, Kumanlardan ve belki de bir Kısım Peçeneklerden ibaretti.

Hıristiyan Türkler arasında, daha başka Türk urukları da bulunabilir. Mesela: Hazarlar, Çiğiller, Halaç’lar ve Oğuzların bazı oymakları, Şer’iye sicillerinden anlaşılıyor ki, İran’dan gelen bir Karakeçili grubu, “Ermeni” diye anılıyor. Ayrıca, İzmir’in Şirince’si, Aydın’ın Mursallı’sı, Tekirdağ’ın “Araplı’sı, Hıristiyan olan Türkmen köyleridir.

Anadolu Hıristiyanları, esas itibariyle iki ana gruba ayrılıyordu: Rum ve Ermeni cemaatleri. Rum cemaatinin içinde, Rumca konuşan Hıristiyanlar ve Türkçe konuşan Hıristiyanlar vardı. Ermeni cemaatinde de, Ermenice konuşanlardan başka, Türkçe konuşan Hıristiyanlar vardı. Türkçe konuşan bu Hıristiyanları, Türkçenin tesiri altında kalmış Rum ve Ermeniler olarak göstermek, bugüne kadar Adet olmuştur. Niçin bu toplulukların bir bölümü Türkçe konuşuyor da, diğer bölümü Rumca veya Ermenice konuşuyor? Eğer Türklere hayranlık ve sevgi söz konusu ise, bu Hıristiyan cemaatlerinin tamamı üzerinde bir kültür değişmesi yaratması gerekirdi. Üstelik, Bizans ve Ermeni kiliselerinin, Türklere karşı duydukları tarihi kin, böyle bir kültür değişmesine fırsat vermeyecek bir engel teşkil ediyordu. Bu bakımdan, Rum ve Ermeni cemaatleri içindeki, Türkçe konuşan Hıristiyanların, Türk asıllı olduklarını kabul etmek gerekiyor. 

HIRİSTİYANLAŞAN TÜRKLER

Prof. Dr. Mehmet EROZ

Yorum bırakın