NASIL ÖLDÜRÜLDÜLER-6

GAZNELİ SULTAN MESUD  (1041)

Gaznelilerin büyük hükümdarı Mahmud’un vefatından sonra yerine küçük oğlu Muhammed geçtiyse de, ağabeyi Mesut kısa bir süre sonra onu tahtından indirip hükümdar oldu. Mesud, Muhammed’in gözlerine mil çektirip bir kalede hapsetti ve uzunca süre tahtta kalmayı başardı. Fakat sonunda Dandanakan Meydan Muharebesi’nde Selçuklulara yenilince gücünü kaybedip kaçtı. Ordusunun da isyanı üzerine hapiste bulunan kardeşi Muhammed ikinci kez sultan yapıldı. Mesut yakalanarak esir edildi, zincire vuruldu, hanımı Sare Hatun ile beraber Gîri Kalesi’ne hapsedildi ve bir müddet sonra da bu kalede öldürüldü. (17 Ocak 1041) Oğlu Mevdud, amcası Muhammed’e isyan ederek Gazne’ye girdi ve henüz dört ay kadar tahtta oturabilmiş olan sultanı yakalayarak öldürttü.

Gazneliler bundan sonra da taht mücadeleleri ile iyice yıprandılar ve nihayet 1191 yılında son Gazneli Sultanı Hüsrev Melik ve oğlu Behramşah, Gur Hükümdarı Gıyaseddin Muhammed tarafından esir edilip öldürülünce bu Türk devleti tarih sahnesinden çekilmiş oldu.

ALPARSLAN (1072)

Büyük Selçuklu Devleti hükümdarlarındandır.

1071 yılında kazandığı Malazgirt Meydan Muharebesi ile Anadolunun kapılarını Müslüman Türklere açmış,  bir  çok zaferler kazanarak devletini, imparatorluk haline getirmiştir. Selçuk Bey’in oğullarından Çağrı Bey’in küçük oğlu olup, iki ağabeyi ile giriştiği mücadeleden galip çıkarak ve onların hayatlarına dokunmayarak sultan olmuştur. 1072 yılında kalesini muhasara ettiği Yusuf Harizmî isimli bir kumandan tarafından, kendi çadırında, hançerlenerek şehid edilmiştir. Gerçek bir cani ve batinî olan Yusuf Harizmî daha fazla mukavemet edemeyeceğini anlayınca içkili bir eğlence tertip etmiş; gece yarısı, ele geçmesinler diye eşini ve üç çocuğunu öldürmüş,  sabaha doğru teslim olacağını ve Alparslan’la görüşmek istediğini bildirmiştir. Sultanın kendine olan aşırı güveninden istifade ederek yanına kadar sokulmuş ve çizmesi içine gizlediği hançeri  ile Alparslan’ı göğsünden vurarak şehid etmiştir. Tabi hemen yakalanan Yusuf Harizmî de oracıkta katledilmiştir.

Alparslan’ın, Yusuf  Harizmî’nin  hançerini yedikten sonra ihtiyatsız davrandığını itiraf ettiği ve “gururum yüzünden bu aciz duruma düştüm. Halbuki herhangi bir sefere girişirken daima Allah’tan yardım dilerdim” dediği rivayet edilmiştir.

Alparslan’ın hançerlendikten sonra dört gün daha yaşadığı ve cenazesinin Merv’e nakledilerek defnedildiği bilinmektedir.

ROMONES DİOGENES (1072)

Sultan Alparaslan’ın Malazgirt Meydan Muharebesi’nde mağlup ettiği Bizans imparatorudur.

Daha sonra serbest bırakılmış, fakat tekrar tahta çıkmasına müsade etmeyen üvey oğlu tarafından gözlerine mil çekilmek suretiyle Kınalıada’da hapsedilmiş ve 1072 yılının Ağustos ayında feci şekilde öldürülmüştür.

KUTALMIŞ OĞLU SÜLEYMAN ŞAH  (1086)

Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusudur. Pek çok mücadelelerden sonra Melikşah’ın kardeşi Tutuş’un ordusuyla, Halep yakınlarında girdiği savaşta öldürülmüş, cesedi bulunarak Halep Kalesinin dibine defnedilmiştir. İkinci bir rivayete göre Süleyman Şah savaşı kaybedince kaçmaya çalışmış, ıssız bir yerde atından inip kalkanını bir tarafa fırlatmış ve kendisini yakalamaya gelen Tutuş’un adamlarını görünce hançerini çekip kendi bağrına saplayarak intihar etmiştir.

MELİKŞAH (1092)

Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşah, Alparslanın oğludur.  Babasının şehid edilmesinden sonra tahta oturmuş,  bir çok zaferler kazandıktan sonra, genç denilecek bir çağda; henüz 37 yaşında iken, bir takım saray entrikaları ve Batinîlerin gizli gayretleri sonucu Bağdat’ta zehirlenerek öldürülmüştür. (20 Kasım 1092) Bu ölümde, hanımı Terken Hatun’un, Bağdat’tan çıkmaya zorlanan Halife Muktedî’nin ve nihayet bir ay kadar önce Batinîler tarafından hançerlenerek katledilen büyük Nizamülmülk’ün adamlarının payı olduğu rivayet edilmektedir. Sultanın zehirlenmesi işi yakın kölelerinden Hurdek isimli biri tarafından gerçekleştirilmiştir.

Cenazesi İsfahan’a getirilen Melikşah, mansıp kavgalarına girişen devlet erkanınca adeta unutulmuş  ve  sultanlara  yaraşır  bir  cenaze merasimi yapılmadan kabrine  defnedilmiştir.

NIZAMÜLMÜLK (1092)

Büyük Selçuklu Devleti’nin ünlü veziri Nizamülmülk, hem Alparslan hem de Melikşah zamanında devletin en yetkili ikinci şahsı olarak faaliyet göstermiş,  tarihe mal olmuş büyük hizmetleri ve  “Siyasetnâme”  isimli  eseriyle unutulmazlar arasına girmeyi başarmış yüksek bir şahsiyettir.

Ömrünün son günlerinde, Melikşah’ın hanımı Terken Hatun ve yerine geçmek isteyen hasmı Tacü’l-Mülk’ün entrikalarıyla görevinden alınan Nizamülmülk buna ziyadesiyle üzülmüş ve nihayet 96 yaşında iken Nihavend denilen şehirde, kendisine bir arzuhal vermek istediğini söyleyen Batinî bir suikastçı tarafından, göğsünden hançerlenerek şehid edilmiştir.  1092 yılının  Ekim  ayında vuku  bulan  bu  cinayet üzerine Sultan Melikşah’ın çok üzüldüğü ve eski veziri için Bağdat’ta üç gün yas ilan ettirdiği rivayet edilmiştir.

TERKEN HATUN (1093)

Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın hanımı olan bu kadın son derece büyük bir hırs ve cesaret sahibi idi. Devlet işlerine doğrudan müdahale ederek ve uzun yıllar Selçuklu hanedanı arasında kan dökülmesine sebep olarak faaliyet göstermiş; başta Nizamülmülk olmak üzere bir çok insanın bedduasını almış ve nihayet kendisine daha fazla tahammül edilemeyeceği anlaşılınca bir suikast sonucu öldürülmüştür. Bazı kaynaklarda hastalanarak öldüğü rivayet edilmiştir.

CAKA BEY (1095)

Anadolu Selçuklularının ilk dönemlerinde, Kutalmış  oğlu  Süleyman  Şah’ın valisi  olarak İzmir ve yöresinde hüküm süren Caka Bey, ilk Türk  denizcilerinden  büyük  bir  şahsiyettir, Süleyman  Şah’ın vefatından  sonra müstakil olarak hareket etmeye başlamış; Caka Beyliği’ni kurmuş, kısa zamanda büyük güç ve zenginlik kazanarak Bizans imparatorluğunu yıkma planları yapmaya başlamıştır. Bu arada kızını I. Kılıçarslan’la da evlendiren Caka Bey, Bizansın entrikaları sonunda, damadı tarafından çağrıldığı İznik’te, onuruna verilen bir yemek sırasında öldürülmüştür.

I. KILIÇARSLAN (1107)

Anadoluyu  Haçlılara  mezar eden  Sultan  I. Kılıçarslan,  Kutalmış  oğlu  Süleyman  Şah’ın oğludur.  1107 yılında Habur Nehri civarında, Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlı Çavlı Bey’in askerleriyle savaşa tutuşmuş, ordusunun dağılması üzerine,  bizzat Çavlı Bey üzerine saldırdıysa da müthiş ok yağmuru altında Habur Suyu’na yönelmek zorunda kalmış, karşı kıyaya geçip kurtulmayı düşünürken, atı ve kendisi zırhlı olduğundan, nehrin ortasında suya gömülerek boğulmuştur. Cesedi bir tabuta konularak Silvan’a nakledilmiştir.

ŞAHİN ŞAH (1117)

Sultan I. Kılıçarslan’ın oğludur. Babasının Habur Nehri’nde boğulduğu sırada 11 yaşında idi ve yakalanarak Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’ın yanına gönderilmişti. Isfahan Sarayı’nda yetiştirildikten sonra 13-14 yaşlarında iken saltanat mücadelesine girişmiş, saraydan kaçıp Anadolu’ya gelmiş, Konya’yı ele geçirip, Anadolu Selçuklu Sultanı olmuştur. 6 yıl kadar çeşitli mücadeleler vererek sultanlık yapan ve henüz 20 yaşlarına ulaşmış olan Şahin Şah, kardeşi Sultan Mesud’la giriştiği taht kavgaları sonunda mağlup edilip yakalanmış; önce gözlerine mil çekilerek kör edilmiş, fakat görme duyularını tam olarak yitirmemiş olabileceği düşünülerek, kardeşi Mesud’un emriyle ve yay kirişiyle boğulmak suretiyle öldürülmüştür.

İNANÇ HATUN (1133)

Doğu Anadolu’da 1100 yılından 1207 yılına kadar ayakta kalan Sökmenliler Beyliği’ni kuran Sökmen’in hanımıdır. Kocasının vefatından sonra, beyliğin başına geçen oğlu Zahirüddin İbrahim zamanında nüfuzu iyice artmış; hırs ve ihtirasla, iktidarı tek başına ele geçirmek istemiştir.

Zahirüddin İbrahim, annesinin gölgesi altında 14 yıl kadar hükümdarlık yaptıktan sonra 1126 yılında ölmüş ve yerine kardeşi Ahmed yahut Yakup hükümdar olmuştur. Bu oğullarının değil de, torunu II. Sökmen’in tahta çıkması için siyasî faaliyetlere girişen İnanç Hatun, emelini gerçekleştirdikten sonra bizzat idareyi ele almayı başarmıştır. Devlet adamları, bu ihtiraslı kadının bir süre sonra torununu da öldürerek tam istiklal ile devlete hakim olmak niyetinde bulunduğunu öğrenince, 1133 yılında onu boğarak öldürmüşlerdir.

DAVUD ŞAH (1151)

Doğu Anadolu’da kurulan Türk beyliklerinden Mengûcek Oğulları’nın kudretli beylerinden biridir. Melik İshak’ın oğullarındandır. Babasının ölümünden sonra onun memleketini kardeşleri ile bölüşmüş,  Erzincan’da hüküm sürmeye başlamıştır.

Erzincan Beyi Davud Şah, 1151 senesinde karısı tarafından yay kirişi ile boğdurulmuş ve bu kadın Davud Şah’ın Divriği’de hüküm süren kardeşi Süleyman Şah’ı çağırarak onunla evlenmiş ve memleketi onun idaresine teslim etmiştir.

KUTBEDDİN İSMAİL (1151)

Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın amcası olan Yakutî’nin oğludur.  Melikşah’ın zehirlenerek öldürülmesinden sonra hanımı Terken Hatun, İsmail ile evlenmiş, İsmail, Azerbaycan Türkmenlerini ve orada hüküm süren büyük emir  Sav Tekin’in  askerlerini  yanına  alarak İsfahan’a gitmiş ve Terken Hatun’la evlenerek siyasî mücadelelere girişmiştir. İsmail’in, sultan ilan edilen şehzade Mahmud’a rağmen daha geniş yetkilerle hareket ettiği görülünce Halep emiri Aksungur ve Urla emiri Bozan Beyler’e emir verilmiş ve onlar Kutbeddin İsmail’i yay kirişiyle boğarak öldürmüşlerdir.

BEG-TİMUR (1197)

Sökmenli Beyliği’nin son hükümdarlarından Beg-Timur, bin dinar altına satın aldığı kölesi Ak-Sungur’a çok değer vermiş, kısa zamanda onu kendi emirlerinden biri haline getirmiş, hatta kızı Ayna Hatun ile evlendirmiştir. Ne var ki, eline geçen fırsat ve imkanlarla iyice şımaran Ak-Sungur, kölelikten hükümdarlığa çıkma düşüncesiyle velinimeti ve kayınbabası Beg-Timur’u hunharca katlederek tahta oturmayı başarmış ve kısa bir süre hükümdarlık yaptıktan sonra 1197 senesinde ölmüştür. Bazı kaynaklarda Beg-Timur ile Ak-Sungur’un aynı tacirden satın alınan iki köle oldukları, Sökmenli Beyliği’ni ele geçirdikten sonra taht kavgasına tutuştukları Ve Beg – Timur’un, Batinîler tarafından öldürüldüğü yazılıdır.

GAZİ BELEK  (1124)

Artuklu Beyliği hükümdarlarından İl Gazi’nin yeğeni Belek kahraman, cesur, mert ve dindar bir kimse idi. Haçlılarla girişilen birçok savaşta büyük yararlıklar göstermiş, komutan olarak görev yapmış ve nihayet Harput ve Palu’ya sahip olarak kendine ait bir beylik kurmuştu. 1124 yılında, Halep yakınlarında, Haçlıları büyük bir bozguna uğrattığı sırada göğsüne saplanan bir okla şehid oldu. Bu düşman okunu vücudundan bizzat kendi eliyle çıkarmış, fakat oracıkta vefat etmiştir. Nâşı Haleb’e götürülerek defnedilmiştir.

NASIL ÖLDÜRÜLDÜLER?

YAZAN: AHMET EFE

Yorum bırakın